20 Temmuz 2012 Cuma

karmaşık

Gece serin. Püfür püfür... Bütün gün güneş altındaydım, şimdi gözledim yanıyor, üşüyorum.
Kulağımda dalga sesleri, ağustos böcekleri... Huzurluyum.
O'nu çok özledim, huzursuzum...

Burda kalsam ya biraz daha, bütün yaz... Her sabah yeni bir huzura uyansam, geceleri dalga sesleriyle uyusam.
...
O'nsuz olmaz ama, O da burada olsa. Eksik kalmasam, tamamlansam.

Muguet.

çikolatalı krep ve demleme çay

Şurada bu kitabı görür görmez okumalıyım dedim.
Fransızları severim, fransızcayı da baştan çıkırıcı bulurum (ne şaşırtıcı değil mi:p), ismimin orjinalinin fransızca olduğunu öğrendiğimde içimde büyük bir zafer sevinci vardı, nedensiz. Muguet bu yüzden imzam gibidir.
Fransızlara karşı bu his ne zaman, neden, ne diye oluştu hiç bilmiyorum ama içimde ukte kalmıştır bir Fransız okulundan mezun olmamış olmak.
O yüzden de kitabın ana hikayesinin Fransız lisesinde geçtiğini bilmem bile yeterliydi okumam için.
Tam da güneşlenirken okunacak kitap ararken Simi'nin yazısını okudum.

Yolda kitabı yarılamıştım bile... Ne güzel döndüm bir anda lise günlerime... Öğretmenine aşık olmamış bir kız öğrenci var mıdır? Okul günlerini heyecanlandıran tek şeydi benim için "aşık" olduğum öğretmeninin dersini beklemek.
Ceylan benim için bir üst kademe tabi, hayal kurmakla kalmamış, olayları gerçeğe dönüştürmüş:)
Jennifer-Ceylan arasındaki geçişler, şu an ki benle lisedeki arasında kayıp gitti. Bir yandan Ceylan'ın aşkını, özlemini, içine kapanışını, çaresizliğini hissederken, bir yandan da Jennifer'ın, yaşadığı hayatı uzaktan görmeye başlamasını izleyip, düştüğü ikilemlden çıkarmak istedim.

Hikayenin kurgusunu, anlatımını, dilini, hikayeler arasındaki geçişleri çok sevdim.
Sadece kitap bittikten sonra Damla'nın bölümleri olmasaymış keşke dedim. O kısım hikayeye zorlama girmiş gibi geldi ama bu kadarı kadı kızında da olur diye durmadım üzerinde.

Kısaca ne okusam diye düşünüyorsanız bir göz gezdirin bence sayfalarına, aradan seçeceğiniz herhangi bir kaç cümle sizi hikayenin içine çekecektir.

İyi okumalar,

Muguet.

19 Temmuz 2012 Perşembe

bekle bekle bekle...

Heyecanlıyım... Yaklaşık 1 yıl sonra bugün gidiyorum. Ido bi yamuk yapıp seferi iptal etmezse... Rüzgar çıktı çünkü. Yazın rüzgar demek ido seferleri iptal demek... Bekliyorum, 6 buçukta hala buradaysam...
Mutsuzluk!

Evet yola çıkıyorum, yine orada olacağım bu gece; Manastır'ımda. Geç bile kaldım aslında, 3 yıl önceki halimi düşünüyorum da... Temmuzun ortası olmuş, ben daha adaya ayak basmamışım. Mutsuzluğun daniskası!

Şimdi yine özlüyorum, hala çok özlüyorum ama engel çok.
O var en önemlisi. Zaten doğru düzgün hafta sonları görüşebiliyorken, kalkıp gitmek çok iyi hissettiremeyebiliyor.
İş hayatı engeli var. Hafta içi öyle kayıp gidiyor ki insanın ellerinden, arkadaşları göriyim, e biraz sosyallik vs. derken kaç haftasonu geçip gidiyor farketmiyor insan.
Bir de IDO engeli var! Bu kısım çok sinirlendiriyor beni. Ayrı bir postu hak ediyor da, anlatırım sonra. Ama insaf gerek biraz yani. Rekabetsizliğin boku çıkarılmamalı dimi!?! Kısaca sık sık gidersem oraya, sanırım ay sonunu da biraz getiririm. :)

Böyle yani. Sonuç olarak ben bugün Manastır'ıma kavuşuyorum.


Not: Korktuğum olmadı, sefer iptal edilmedi. Sadece salladı biraz.
IDO'nun tertemiz pencereleri ardından deniz bu halde görünüyordu, çok da fena sayılmaz dimi...

Muguet