21 Mart 2012 Çarşamba

her şeyin başı sağlık

Sonunda spora başladım.

Başlama tarihimi uzattım uzattım uzattım ama kaçamadım. Her şeyin başı sağlık cicim, fazla oturmaktan kuyruk sokumumda ödem oluşunca, kaçamadım artık, dedim haydi bismillah.

- Hayatında ilk kez spor salonuna gitmiş biri olarak sudan çıkmış balık gibiydim. Her yerimden acemilik akıyordu yani, 2 saat boyunca herkes bana bakıyormuş gibi geldi: eyvah ilk günüm olduğunu anladılar!!! Be salak, herkes spor salonunda doğdu sanki, ilk gün olmasının nesi garip? Ayrıca 2 saatin sonunda anladım ki, insanlar zaten mütemadiyen etrafı kesiyorlar... Neyse burası başka bir konu, bir kaç hafta sonra engin deneyimlerimi biriktirdikten sonra bahsederim:p

- Zayıf bir insan olduğum için "sende yağ yoktur ki!" diye beni garipseyen insanlar size diyorum, vücudumdaki yağ oranı %14! Olması gereken %12'ymiş. Tamam tamam fena değilim ama yağsız da değilim yani. Eritmem gereken şeyler var dediğimde beni yadırgamayın rica ederim.

-Sporun ilk gününde pilates yapmaya kalkmamalıydım. Hiç esnek olmadığımı şaşkınlıkla fark etmeme mi yanayım, topun üstünde dengede duramayışıma mı, ham vücuduma ilk günden bu eziyeti yaşattığıma mı bilemedim.
"Ağırlığı belinize değil karın kaslarınıza verin" diye bağırıp duran hoca! İlk günüm ve ben karın kaslarıma mı belime mi yüklendiğimi anlayamıyorum gerçekten! Tam karnımı sıkıp, işte oldu derken, bir hareket yaptırıyor ve hop belimde bir ağrı. Meğer zamanla karın kaslarım gelişecekmiş, ondan sonra olcakmış bu işler. O değil de, bazen kaslıya yakın bir görüntü sergiliyordu bence benim göbeğim, yalan mıymış? Üzüldüm.

-Spor danışmanım olarak spor salonunun en tıfıl ve dombiliye yakın spor hocasını gönderdiler yanıma, ok mutsuzum. Fiziksel görüntüsüne laf etmezdim ama bir spor danışmanına "Kaç kg ile başlamam gerek bunu yaparken" diye sorduğumda "Kaldırabildiğin ağırlıkla" cevabını almak komik geldi. 5 kg de 10 kg de, bir şey söyle be adam kaldırabildiğinle ne demek.

Böyle yani. Neyse yarın ikinci günüm olacak bakalım ne kadar sürede sımsıkı sıkı sıkı bir insan olucam.


15 Mart 2012 Perşembe

kişisel izlenimler

Ben aslında neşeli bir insanım. Valla. Çok gülerim, eğlenirim, insanlar da sıkılmaz yanımda, eğlenceli bi insan olarak bilinirim hatta.
"Ne kadar güler yüzlüsün!" çok sık duyduğum bir cümledir mesela.
Yapmacık da değil. Ben gülmeyi severim, eğlenmeyi severim. İnsanları eğlendirmeyi severim.

Ah ama kendi içime dönünce depresif kısım görünmeye başlar. Olaylar üzerinde çok düşünüyorum çünkü, incecik kısımlara takılıp kalıyorum.

Yıllarca günlük yazdım durdum. Günlük dediysem, hergün değil de, işte kendimce önemli olaylar olduğunda.

Sonra bir baktım. Ne zaman üzgünsem, mutsuzsam sayfalar dolusu yazmışım. Mutluluklarımı küçük paragraflarda sınırlamışım.
İçimi dökmem gerekiyorsa yazmak çok iyi geliyor bana. Hiç bir şey yapamazsam sahipsiz mektuplar yazarım. Yazdıkça akıp gidiyor çünkü.
Mutluyken tam tersi. Üzülüyorum. Çünkü zaman geçtiğinde yazdıklarım hep depresif şeyler oluyor. Oysa ben okudukça tekrar gülümsediğim yazılarım da olsun istiyorum.


Ne yazmak için başladım, nereye geldim yine yaa.. Bu blogda da öyle oldu. Genellikle şikayet ediyorum, dert yanıyorum bir şeylerden. Çoğunlukla öyle durumlarda yazıyorum.
Bir önceki postu yazdım yazdım, sonra da pişman oldum.

Halbuki yazacak ne güzel şeylerim var. Var ama ben ufacık bir yorgunluk ve bezginlik anında her şeyi unutup şanssızlığıma inanıp, küsüyorum.

İşte yani, bu post bunun içindi, özet olarak, ben aslında o kadar da mutsuz değilim blog.


Mutlu ve güzel günlere...

kimseye etmem şikayet

Çok severim... Söylemeyi de, içten söyleyenden dinlemeyi de. İçten söylemek başka bir şey. Sesin güzel olmasa da güzel gelir kulağa.

Neyse.. Ben ediyorum valla şikayet. Ondan, bundan, şundan...

Ama off sıkıldım..
Yollardan bıktım. Sürekli oturmaktan, çalışırken ve yollarda hareketsizlikten bıktım. Sırt ağrısından bel ağrısından bıktım. "Lan bu yaşımda çürüdüm mü ben?" diye düşünmekten bıktım. Hafif hafif hissettiğim yaşlanma korkusundan bıktım.

26 yaşında bile değilim henüz ve evet ben yaşlanma korkusu yaşıyorum:S
Geçen gün aynada gözlerimin etrafını incelerken buldum, kırışıklık var mı diye. Ama hayır, asıl problem kırışıklıklar değil. Problem zamanın inanılmaz hızlı geçmesi ve benim bir türlü hiç bir şeye yetişemiyor olmam.

Ben erteliyorum. Sürekli bir şeyleri erteliyorum. Bu kadar uzaktayken olmuyor, taşınınca yaparım. Şimdi sıkışmayayım, param olunca yaparım. Vaktim olduğunda yaparım. Bunu bitirince yaparım...

Ve ben yapamıyorum, ama zaman geçiyor.

Korkuyorum. Dönüp bakınca onca zaman geçmiş, onca yılın ertelemeleri ise hala duruyor.
Çok korkuyorum.

Ben yollarda daha da karamsar oluyorum. Sürekli kuruyurum. Hayali kaybedişler yaşıyorum. Hayali keşkeler yaşıyorum. Olmamış mutsuzluklara ağlıyorum. Depresifleşiyorum.

Sonra da her şeye, herkese yansıtıyorum...

Şikayet ediyorum yani, ben sürekli şikayet ediyorum.