27 Temmuz 2010 Salı

nefesim...

Haftasonu Manastır’a gittim. Gittim gitmesine de ömrüm boyunca ilk kez, söz konusu orasıyken kalbimin ikiye bölündüğünü hissettim. Burda kalanı çok özledeğimi, hatta oraya gitmektense İstanbul’da O'nun yanında zevkle kalabileceğimi fark edince, O’nu gerçekten ne çok sevdiğimi bi kere daha, milyonuncu kez anlamış oldum.

Ki beni tanıyanlar bilir, hiç bir şey, hiç bir durum, çok önem verdiğim doğumgünüm bile alıkoyamazdı beni oraya gitmekten. Gitmezsem nasıl mutsuz olurdum, bütün hafta geçmezdi. Pazar gecesinden Çarşambaya kadar suratım gülmezdi de biletimi alırdım sonra rahatlardım biraz az kaldı diye, Cuma günü zaten gidiş anı yaklaştıkça ben uçardm. Nasıl körü körüne bir sevgiydi anlatamam. Çok yakın bir arkadaşım orası için onu sattığımı düşünüp (olayı net hatırlamıyorum) “Senin oraya zaafın var, artık kabullendim ben bunu” bile demişti... Anam diyorum ya uzatmalı sevgilim diye... Öyleydi gerçekten.

Ama işte bu haftasonu öyle olmadı. Aklımda ne varsa kim varsa İstanbul’a dair, yok olurdu orda.. İstanbul ve O çıkmadı aklımdan bu hafta. İlk kez Pazar akşamı dönerken canımdan can söküyolarmış gibi olmadı, ilk kez dönüyorum diye içimde bir heyecan vardı. Gördüm ya indiğimde onu, nasıl bi gülümseme yüzümde, tutmasam kendimi kahkaha atıcam o derece.

Böyle salak saçma olaylar oluyo bazen, hani küçük bir şey ama idark etmeni sağlar başka bir şeyi, işte öyle bişiler oluyo. Her seferinde daha çok anlıyorum ne kadar çok sevdiğimi. Ama her seferinde daha çok korkuyorum. Nefesim gibi artık, nefes alamıyorum onsuz. Nefesimi keserse bir gün diye korkuyorum. Bir gün açınca gözlerimi, bakmaya doyamadığım yüzünü karşımda bulamazsam diye korkuyorum. Ellerimi uzatınca çok sevdiğim omzuna dokunamazsam diye deli oluyorum.

Ben onu yanımdayken bile özlüyorum.
Saçmaladığım zaman kızmasını seviyorum. Çocuklar gibi şımarmayı seviyorum, “yaramaz çocuklara benziyosun” demesini seviyorum, üşüdüm dediğimde üstüme bir şey giydirmesini, suratım asılınca çenemden tutup yüzümü kendine çevirmesini, bazı huylarının babama benzemesini, bazen babam gibi hissettirmesini seviyorum, kıyafetimle, karakterimle, o anki görüntümle, söylediğimle ilgili hoşuna gitmeyen bir şeyi söylediğinde bozulmamayı seviyorum. Onunla geçirdiğim her anı seviyorum, tartışmalarımızı bile.
Ve bunlar aklımdan geçtikten hemen sonra bir korku da kalbimden geçiyor. Ya bunların hepsi geçmişte kalırsa diye.

Tatilde koyları gezerken, küçük saçma bi dilek mağrası vardı denizin içinde. Bana verdi bozuk parasını “benim için de bi dilek tut” diye.
Dileğim son zamanlardaki bütün dileklerim gibi oldu;

Allah’ım noolursun beni sonsuza kadar bugünki gibi sevsin...

Hiç yorum yok: