26 Eylül 2010 Pazar

Walk The Line

Çocukken ne yaşamışsan oymuş hayatın...

Öyle devam ediyor, “geldiği gibi gider”, öyle gidiyor.

Huzurluysan çocukken mutlu devam ediyorsun yola bir şekilde.
Güçlü olmayı öğrenmek zorundaysan, ömrünce yıkılmamaya çalışarak yaşıyorsun.
Ağır travmalar varsa “uslanmaz” oluyorsun hayatın bir yerinde.
Herkesinki farklı.
Bir şekilde etkiliyor işte...

Küçükken örmeye çalıştığım örgülere benziyor hayat. Öğrenmeye çalışırken ilmekler gevşek ve düzensiz... Sonra ne yaparsan yap, ne kadar düzgün örersen ör, o motife
uzaktan bakınca o ilk boşlukları, bozuk ilmekleri daima görüyorsun. Düzeltmenin imkanı yok.

Çocukluğu değiştirmenin de imkanı yok...
Her şey ne kadar yolunda gitse de baktığında gözüne ilk çarpanlar o boşluklar.

Walk the line da bu tarz bir film. Hayat insanı ne kadar kolay mahvediyor aslında. Boş bir ilmek bulmaya görsün.

Johnny Cash’in hayatı hüzünlü olmasına hüzünlü ama filmde sık sık yer verilmiş döneme ait klasikleriyle yine de içinizde huzur kıvılcımları yakalıyor.

Filme ismini veren şarkıyı mutlaka dinleyin;

because you're mine
i walk the line..

Söylemek istediğiniz biri eminim ki vardır...

Hiç yorum yok: