24 Eylül 2010 Cuma

ergenlik duaları

Küçükken büyümeye çok meraklıydım.

Burda da bahsetmiştim daha önce. Hergün dua ederdim “Allah’ım noolur regl olıyım, nolur memişlerim kocaman olsun lütfen, lütfen lütfennn!!!” diye. Büyüyünce ne güzel bir kız olucaktım kim bilir. Gözümü kapatır hayaller kurardım, sarı-kumral saçlarım dalga dalga omuzlarıma dökülmüş, nasıl gür nasıl gür. İşte boyum upuzun (bi tek bu kısmı gerçekleşti sanırım:p), böyle alımlı falanım, açık kahve gözlerim pasparlak, süper vücut ama en önemlisi, her şeyden çok dikkat çekeni süper göğüsler.

O ilk büyümeye başladığı zaman asla mızmızlanmadım ben. Acısın, acıması büyümesi demektir mantığı hakimdi bende.

Sonra bir gün kızlarla konuşuyorduk. En geç kalmış olan benim ama bu konuda, gerçi her zaman en bilmiş de ben olurdum ama nasılsa bir şeyi atlamışım. İlk kez duyuyorum; tas kapama. Onların anneleri yapmış ya da ananeleri… Ya da teyze, nine vs’leri… Benim annem hiç ilgilenmezdi böyle şeylerle, inanmazdı ama inanan kızı için aklında da tutmazdı.

O gün eve gidince hemen oturup düşündüm ve kendimce bu olayın mantıklı olduğuna karar verdim. Annem de evde yoktu ama zaman kaybedemezdim sonuçta, beklemiyip kendim yapabilirdim, aa kocaman kızdım yani. Gittim mutfağa, aklımda bi ayrıntı kalmış “düzgün bir şekil seçmek lazım” diye.
En düzgünü, kahve fincanı göründü gözüme. Kahve fincanı yaaa, minicik hanii.. Ay ne salak kızmışım. Evet, kapadım onu bicik memişin üstüne. Gittim gönül rahatlığıyla oturdum bi de içerde.

Derken dank etti.

Evet “kahve fincanı”. Bir panikle koştum tekrar mutfağa elime geçen en büyük çorba kasesini aldım, hani dengeler fincanı da kıvamını bulur diye.

Meğer ilk seçtiğin geçerliymiş. Kahve fincanı gibi kaldı benimkiler.

Ondan sonra günlerimi, gördüğüm güzel göğüslü kadınların ne tarz bir mutfak aparatı kullandığını düşünerek geçirdim.

Hiç yorum yok: